1) EŞ ANLAMLILIK İLİŞKİSİ
Yazılışları ayrı, anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı
(anlamdaş) sözcükler denir. Bir dilde aynı anlama gelen iki söz
bulunmayacağından, anlamdaş sözcüklerden biri, yabancı dillerden gelmiştir.
Türkçede yabancı dillerden fazla sözcük bulunması nedeniyle dilimiz anlamdaş
sözcük yönünden zengindir.
dil / lisan
bellek / hafıza
uygarlık /
medeniyet
görev / vazife
bağımsızlık /
istiklal
Yurdumu (vatanımı)
çok seviyorum.
Okulun (mektebin)
yolunu bulamadım.
Not: Eş anlamlı sözcükler aynı cümle içinde kullanıldığında
anlatım bozukluğuna neden olur.
Çalışmamızda öneri ve teklifler önemli bir yer tutuyor.
2) YAKIN ANLAMLILIK İLİŞKİSİ
Eş anlamlı gibi görünmelerine karşın kullanılışta birbirinin
yerini her zaman ve tamamıyla tutmayan; ancak birbirlerine anlamca yakın olan
sözcüklere yakın anlamlı sözcükler denir.
dalavere / desise
/ dolap / düzen / entrika
kusursuz /
eksiksiz / mükemmel / şahane
Not: Eş anlamlı sözcüklerle yakın anlamlı
sözcükleri birbirine karıştırmamalıyız. Türkçede kimi sözcükler birbirine anlamca
çok yaklaşmışlardır fakat anlamca ikizleşme gerçekleşmiş değildir. Yakın
anlamlı sözcükler, gerçek anlamlı kullanıldığı sürece her zaman birbirinin
yerine kullanılamaz ama eş anlamlı sözcükler her zaman birbirinin yerine
kullanılabilirler.
Ayağım burkuldu. /
Ayağım incindi.
*Yukarıdaki iki sözcük eş anlamlı değil, yakın anlamlıdır.
Ayrıca her zaman da birbirinin yerine de kullanılamazlar.
Yalan söylediği
için ona kırıldım (darıldım). / (yakın anlamlı)
Bardak kırıldı.
(Darıldı olmaz.)
*Eş anlamlı sözcükler, gerçek anlamda kullanıldığında
birbirinin yerine kullanılabilir; sözcük mecaz anlam kazandıysa eş anlamlılık
özelliği ortadan kalkar.
Üzerinde beyaz
bir fistan vardı. / “Üzerinde ak bir fistan vardı.” diyebiliriz.
Çünkü beyaz gerçek anlamda kullanılmıştır.)
Bu işten de alnımın
akıyla çıktım. / "Bu işten alnımın beyazıyla çıktım." diyemeyiz.
Çünkü ak sözcüğü, mecaz anlamda kullanılmıştır.
3) KARŞITLIK İLİŞKİSİ
Anlam yönünden birbirinin tersi olan sözcüklere karşıt
(zıt) anlamlı sözcükler denir. Dilimizde her sözcüğün karşıt anlamlısı yoktur.
soğuk / sıcak
varlık / yokluk
canlı / ölü
Not: Karşıt anlamla, olumsuzluğu birbirine karıştırmamak
gerekir, Bir kavramın olumsuzu, o
kavramın karşıt anlamı değildir.
sevimli - sevimsiz
(Olumsuzu ama karşıtı değil.)
canlı - cansız
(Olumsuzu ama karşıtı değil.)
gitmek - gitmemek
(Olumsuzu ama karşıtı değil.)
paralı - parasız
(Olumsuzu ama karşıtı değil.)
Not: Bir sözcüğün karşıt anlamlısı kullanıldığı
cümleye göre değişir.
İçeriye güzel
bir kız geldi. (zıttı -- çirkin)
Ne güzel
günler geçti buralarda. (zıttı -- kötü)
Not: İki sözcüğün gerçekten karşıt anlamlı olup
olmadığına cümle içerisinde karar verilir. Kavram olarak "yakın” ve
“uzak” sözcüğü karşıttır. Fakat aşağıdaki cümlede karşıtlık,
sözcüklerden biri “yan anlamıyla” da kullanıldığı için bozulmuştur.
Yakın akrabalarımın birçoğu uzak yerlerde oturuyor. (Burada yakın, kan bağı anlamında; uzak ise mesafe anlamında kullanılmıştır. Bundan dolayı karşıt anlamlı değildir.)
4) SESTEŞLİK İLİŞKİSİ
Yazılış ve okunuşları aynı, anlamlan birbirinden çok farklı
sözcüklere sesteş sözcükler denir.
Geçen yaz tatile
çıkamadık. / Bu
kâğıda öz geçmişini yaz.
Oturur oturmaz bir
bardak çay istedi. / O çay yıllardır gürül gürül öylece akar.
Not: Anlamları ve okunuşları aynı olan ancak düzeltme
işaretiyle (^) yazılışları ayrılan sözcükler arasında sesteşlik ilişkisi
yoktur.
âdet - adet
yâr - yar
âlem - alem
Not: Mecaz anlamlarıyla kullanılan sözcüklerle gerçek
anlamlı sözcükler arasında sesteşlik ilişkisi oluşmaz. Sesteş sözcüklerin
aralarında hiçbir anlam ilişkisi olmamalıdır.
Filmdeki oyuncunun
kocaman kulakları vardı. (Temel anlam)
Yan masada
konuşulanları duyabilmek için kulak kabarttı. (Mecaz anlam)
Bu ve buna benzer örnekler sesteş sayılmaz.
Not: Kökü aynı olan sözcükler arasında sesteşlik ilişkisi
oluşmaz.
Zamanını
geçirmeden onunla barış. (Barışmak fiili)
Türkiye barış
üzerine dış politikasını oluşturmuştur. (Barışmak fiilinin isim
şekli)
“Boğaz” kelimesini inceleyelim;
Boğazımda kaşıntı var.
İstanbul Boğazı'ndan gemiler geçemiyor.
Evde yedi boğaz besliyordu.
5) SOMUTLUK -SOYUTLUK İLİŞKİSİ
Dildeki her sözcük, bir kavramın, nesnenin ya da olayın
göstergesi durumundadır. Bir sözcüğün karşıladığı, hatırlatıp aklımıza
getirdiği varlık ya da kavram kimi kez madde halinde biçimlenmiştir; bu
kavramları duyularımızla (görme, tatma, işitme vb.) algılayabiliriz. Varlığını
duyu organlarımızın biri veya birkaçıyla algılayabildiğimiz sözcüklere somut
anlamlı sözcükler denir.
Bazı sözcükler madde halinde biçimlenmemiş, duyu
organlarımızla varlığını algılayamadığımız ancak varlığına akıl Yürütme yoluyla
karar verebildiğimiz bir kavram ya da durumu bildirirler. Böyle sözcüklere de soyut
anlamlı sözcükler denir.
Rüzgâr, hava, su,
araba, ses, Işık, mum vb. (Somut)
Karakter, rüya,
neşe, üzüntü, akıl, umut, inanç, iyilik, cin, melek, düşünce vb.
(Soyut)
Gölge (Somuttur
çünkü görebiliriz.)
Rüya (Soyuttur
hiçbir duyu organımızla algılayamayız.)
Not: Somutlama/Somutlaştırma, soyut anlamlı bir
sözcüğe somut anlam kazandırılmasıdır.
"Yüreğime
bir şey batıyor, diye bağırdı." cümlesinde "yürek"
sözcüğü kalp anlamındadır ve somut anlamlıdır.
"O,
yüreksizin biridir." cümlesinde "yüreksiz" cesur
olmayan anlamındadır ve soyut anlam kazanmıştır.
Benim hayallerimi
yıktın. (“Hayal” sözcüğü soyuttur fakat somut olan şeylerin yıkıldığını
düşünürsek burada hayal sözcüğü somutmuş gibi kullanılmıştır.)
Bilgilerimizi paylaşalım. (Bilgi
sözcüğü soyuttur fakat bilgi somut, paylaşılan bir varlıkmış gibi kullanılmış.)
Masaya bir anda
belirsiz bir hüzün çöktü. (“Hüzün” soyuttur ama çöken, somut bir
varlığa benzetilerek somutlaştırılmıştır.)
Soyutlama/Soyutlaştırma, somut anlamlı bir sözcüğün soyut anlam kazanmasıdır.
"Evde
yemekleri önce kendisi tatmak isterdi." (cümlesinde "tat"
sözcüğü somut anlamlıdır.)
"Gece
uyuyamadım, bugün pek tadım yok." (cümlesinde “tat" sözcüğü
keyif anlamında kullanılmıştır ve soyut anlamlıdır.)
Hayata benim penceremden
bak.
Bu kafayla
gidersek hepimizin sonu kötü olacak.
6) NİCELİK YA DA NİTELİK BİLDİREN SÖZCÜKLER
Bazı sözcükler bir varlığın sayılabilen, ölçülebilen ya da
azalıp çoğalabilen durumunu bildirirler. Bu tür sözcüklere nicelik anlamlı
sözcükler denir.
"Az bir
parayla bizi savuşturdu." cümlesinde "az" sözcüğü, paranın
sayılabilir özelliğini gösteren ve nicelik anlamı taşıyan bir sözcüktür.
"Konuyu
birkaç öğrenci anlamamıştı." cümlesinde "birkaç"
sözcüğü belirsiz nicelik bildirmektedir.
Dilimizdeki kimi sözcükler bir kavramın nasıl olduğunu,
ne gibi özellikler taşıdığını anlatırlar. Dolayısıyla bu sözcükler bir kavramın
ölçülemeyen özelliklerini bildirirler. Böyle sözcüklere nitelik anlamlı
sözcükler denir. Nitelik anlamlı sözcükler daha çok sıfat ya da belirteç
olarak kullanılırlar.
"Dinle,
bir ceylan ağlıyor, ormanda
Kara gözlerinde
eski bahçeler
Gel sen beni
dinle, gitme ne olur
Örtsün üstümüzü
ıslak geceler."
Yukarıdaki dizelerde "kara", "eski",
"ıslak" sözcükleri nitelik bildirmektedir.
Not: Bir sözcük kullanıldığı yere göre, nicel
veya nitel anlam kazanabilir.
Büyük evde oturmak insana huzur veriyor.
(nicel)
O, hep büyük
hesapların peşindedir. (nitel)
Geniş mekân insana ferahlık verir. (nicel)
Bu tür şeylere
aldırmaz, geniş biridir. (nitel)
Büyük elma (nicel)
Büyük umutlarım vardı. (nitel)
Güzel ev (nitel)
Taşıdığı ağır
çanta (nicel)
Onun ağır
sorumluluklarının sembolüydü. (nitel)
Uzun saçlarını sağa sola salladı. (nicel)
7) GENEL(Geniş) – ÖZEL(Dar) ANLAM İLİŞKİSİ
Dilimizde öyle sözcükler vardır ki söylendiğinde birden
çok varlığı belleğimizde canlandırır. Bir başka deyişle bazı Sözcükler kavram
ya da nesneleri topluca belirtirler. İşte böyle sözcüklere genel anlamlı sözcükler
denir.
"Canlı"
sözcüğü; "bitki", "çiçek" ve "menekşe" kavramlarının
hepsini içine alan genel anlamlı bir sözcüktür.
Yine dilimizde öyle sözcükler de vardır ki bunlar tek bir
varlığı dile getirirler. Yani aynı türden kavramları tek tek düşündüren
sözcüklere özel anlamlı sözcükler denir:
Ayşe, Samsun,
radyo, kibrit gibi.
"Yiyecek"
sözcüğü "sebze" sözcüğüne göre genel anlamlıdır. "Sebze" sözcüğü de “domates”e
göre genel anlamlıdır.
Yiyecek - sebze -
domates (genelden özele)
domates - sebze -
yiyecek (özelden genele sıralanmıştır.)
Sanatçı çağına ayna tutar.
(genel anlam)
Sanatçı, odasından çıkıp hayranlarıyla
kucaklaştı. (özel anlam)
Roman, kişinin hayal dünyasına etki eden bir
ilaç gibidir. (geniş anlam)
Bu romanı okumanı çok istiyorum. (özel anlam)
8) YANSIMA SÖZCÜKLER
Dilimizdeki bazı sözcükler, doğadaki türlü varlıkların
çıkardığı seslerden türemişlerdir. Böyle sözcüklere "doğa yansıması”
(tabiat taklidi) sözcükler denir. Yansıma sözcüklerin kimileri doğa
olaylarından kaynaklanır.
Örneğin;
miyav + la (mak) / kedi sesi
gıcır + tı
/ kapı sesi
me + le (mek) / 4
kuzu sesi
Yansımadan doğmuş sözcüklerin kökleri anlamsızdır.
Yansıma köklerden ad ya da eylem soylu sözcükler türetilebilir.
Gür-ül-tü / (ad)
Pat-tır-tı / (ad)
Fıs-ıl-da-mak /
(eylem)
Tık-la-mak /
(eylem)