Sözcüğe Anlam Kazandırma Yolları

 1)Teşbih - Benzetme:

Benzetme, karşılaştırılan iki nesne ya da iki kavram arasında benzerlik ilgisi sağlamaktır. Bu benzerlik ilişkisinde bir güç katan öge, bir de güç katılan öge bulunur, Bu ögelerden zayıf olana, benzeyen; Söze güç katana, kendisine benzetilen adı verilir.

“Tilki gibi kurnaz çocuk

Çocuk (Benzetme yapmamızın sebebi olan varlık): Benzeyen

Tilki (Çocuk için, niteliğini çaldığımız diğer varlık): Kendisine benzetilen

Aşk, başlangıçta beyaz bir kağıt gibidir.”

Aşk (Benzetme yapmamızın sebebi olan, yani hedeflenen varlık): Benzeyen

Beyaz bir kağıt  (Aşkı anlatmak için, özelliğini çaldığımız diğer varlık): Kendisine benzeyen

Toprak; serin ve bol suyu, askerden dönen Oğullarını kucaklayan analar gibi içi titreyerek, özlemle bağrına bastı.”

toprak  = benzeyen

ana  = kendisine benzetilen

özlem  = benzetme yönü

gibi  = benzetme edatı

Tam bir benzetmede dört öge bulunur:

A)Temel Ögeler

Benzeyen: Aralarında benzerlik kurulan iki varlıktan zayıf olan ögedir.

Kendisine benzetilen: Aralarında benzerlik kurulan iki varlıktan güçlü olan ögedir.

B)Yardımcı Ögeler

Benzetme yönü: Aralarında benzerlik kurulan iki varlığın ortak özelliğidir.

Benzetme edatı (ilgeci): Benzetme ilgisini sağlayan ögedir.

Gözleri siyah bir zeytindi.”

Zeytin: Kendisine benzetilen

Göz: Benzeyen

Renk: Benzetme yönü

 "O baykuşun dediklerine bakıp da kendini üzmen gerekmez. "  cümlesinde geçen "baykuş” sözüyle "uğursuz, insanlara kötülükten başka bir şey getirmeyen kişiler” kastedilmiştir.

"Artık kara günler geride kaldı." cümlesinde "kara” sözcüğü "kötü, acı dolu günleri” çağrıştırmaktadır.

2)DOLAYLAMA

Tek bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramı birden çok sözcükle anlatmaya dolaylama denir.

Yavru vatan şu günlerde çok sıkıntılı.” (Kıbrıs)

Mavi melekler diplomalarını bir törenle aldılar.” (Hemşireler)

Yunan bayrağının çiğnenmesine Büyük Önder karşı çıkmıştı.” (Atatürk)

Tanrının kırbacı o zamanlar Avrupa'yı titretiyordu.” (Atilla)

Hayat arkadaşı (eş)                                         Beyaz altın (pamuk)

Ege’nin incisi (İzmir)                                      File bekçisi (kaleci)

Bacasız sanayi (turizm)                                  Derya kuzusu (balık)

Ulu Önderimize çok şey borçluyuz.” (Atatürk)

Derya kuzusu bunlar!” (balık)

Sarı kanaryalar, sahaya yayılmışlardı.” (Fenerbahçe)

"Ülkemizde bunca doğal güzellik varken bacasız sanayi sektörü, yeterince gelişmedi."

cümlesinde geçen "bacasız sanayi” sözüyle "turizm" anlatılmak istenmiştir.

"Bu takıma iyi bir file bekçisi gerekiyor." cümlesinde ise "file bekçisi” sözü "kaleci" yerine kullanılmıştır.

Çıkmış Soru

"Bir tek kelimeyle belirtilebilecek bir kavramı, birden çok kelimeyle anlatmaya 'dolaylama' denir."

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, dolaylama yoktur?

A) Anadolu'da bağ kütüğüne, "omça" denir.

B) Yavru vatandan yapılan ihracatta önemli arbşlar oldu.

C) Ormanların kralı, şimdi bir kafeste tutsaktır.

D) Balıkçı, "Derya kuzuları!” diye bağırıyordu.

E) Büyük kurtarıcı, Anadolu'da yeni bir devlet yarattı.

Cevap:

Dolaylama A'da yoktur. B’de "yavru vatan"; C'de "ormanların kralı", D'de "derya kuzuları"; E'de "büyük kurtarıcı” sözleri dolaylamadır.

Cevap A

 3) AD AKTARMASI - Mecazı Mürsel

Bir sözün benzetme amacı güdülmeksizin bir yönüyle ilgili başka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması (mecaz-l mürsel) denir. Ad aktarması, mecazın bir türüdür. Bu anlam olayında bir sözcük gerçek anlamı dışında kullanılmaktadır.

Parça Bütün İlişkisi: Bu tür aktarmalarda genellikle bir varlığın en dikkat çekici parçası söylenerek varlığın kendisi çağrıştırılır.

"Tavuk düdüklüye konduğu halde bir saatte pişmedi."  cümlesinde "düdüklü” sözüyle anlatılmak istenen, "düdüklü tencere"dir. Burada tencere denmemiş, onun bir parçası söylenmiştir.

"Uçak Antalya'ya indi." Cümlesinde "Antalya" ile kastedilen "Antalya havaalanı"dır; bütün verilmiş, parça kastedilmiştir.

"Davete yeni aldığı derileri giyip de gelmiş." cümlesinde "deri” sözüyle anlatılmak istenen, "deriden yapılan elbise”dir.

"Ben çayı porselende içmeyi severim." cümlesinde de "porselen” sözüyle ondan yapılan kap

çağrıştırılmıştır.

"Sobayı yak da biraz ısınalım." cümlesinde "soba" ile anlatılmak istenen "sobadaki odunlar"dır. Yani yakılan soba değil, sobanın içindeki odunlardır.

 Bir yerin ismi söylenip o yerde yaşayanlar çağrıştırılır.

"Törene bütün Samsun katıldı." cümlesinde "Samsun” sözüyle orada yaşayanlar çağrıştırılmıştır.

"Avrupa'nın bu kararına Türkiye tepki gösterdi." cümlesinde ise “Avrupa” sözüyle oranın hükümeti, “Türkiye” sözüyle de Türkiye hükümeti kastedilmiştir.

"Çok ince giyinmişsin, dışarısı soğuk, üşüyeceksin." cümlesinde "ince” sözüyle çağrıştırılmak istenen, sıcak tutmayan elbiselerdir.

"Bu havada kısa kollu dolaşılır mı?” cümlesinde de "kısa kollu” sözüyle giyilen elbiseler

çağrıştırılmıştır.

 Kap söylenip içindekiler çağrıştırılabilir.

"Tabağını bitirmeden sofradan kalkmayacaksın.” cümlesinde "tabağını” sözüyle onda bulunan yiyecekler çağrıştırılmıştır.

Bir sanatçının adı söylenip eserleri çağrıştırılabilir.

"Peyami Safa'yı okumadan son dönem Türk romancılığını anlamak mümkün değildir."

cümlesinde Peyami Safa'nın adı söylenmiş ancak onun romanları çağrıştırılmıştır.

"V. Hugo'yu okurken, Fransız tarihini de öğrenirsiniz." cümlesinde "V. Hugo" sözü, "V. Hugo'nun eserleri" anlamında kullanılmıştır.

Kimi zaman bir varlığın ya da bölgenin geneli söylenir, onun bir parçası ya da içinde bir yer çağrıştırılır.

"Sabahleyin İstanbul'dan kalkan uçak biraz önce Almanya'ya indi. "

cümlesinde “İstanbul” sözüyle İstanbul'daki hava limanı, “Almanya” sözüyle Almanya'nın bir şehrinde bulunan bir hava limanı çağrıştırılmıştır.

"Maçtan sonra İstanbul sabaha dek uyumadı." cümlesinde "İstanbul" sözcüğü "İstanbul halkı" anlamında kullanılmıştır.

"Erzurum, vatanın bölünmez bütünlüğünü vurguluyordu." cümlesinde "Erzurum" Sözcüğü "Erzurum Kongresi" anlamında kullanılmıştır.

"Bütün dünya gözlerini Ankara'ya çevirdi." cümlesinde "Ankara" ile kastedilen "Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti"dir.

Genel Örnekler

Uçak az önce Ankara’ya iniş yaptı. (hava alanına )

Bütün mahalle sabaha kadar uyumadı. (mahalledeki insanlar)

Batı bu konuda uzlaşmaya varacağını bildirdi. (Batı'daki devlet adamları)

Orhan Veli’yi mutlaka okumalısın. (şiirlerini)

Tabağını çabuk bitir. (içindeki yemeği)

Bu tiyatroyu 10/A sınıfı hazırladı. (sınıftaki öğrenciler)

İmza gününde usta kalemler bir araya geldi. (yazarlar)

Bütün gözler onun üzerindeydi. (insanların bakışları)

Adresi şu markete sorar mısın?(marketteki kişiye)

4) DEYİM AKTARMASI

Bir sözcüğün dile getirdiği kavramla bir başka kavram arasında çoğu kez benzetme yoluyla bir ilişki kurarak sözcüğü o kavrama aktarırız. Bu olaya deyim aktarması denir.

Deyim aktarmasının dilimizde dört türü vardır:

a)      İnsandan Doğaya Aktarma(Kişiselleştirme)

İnsana ait bir davranış, özellik, durum bir doğa unsuruna (bitki, hayvan, kavram...) yüklenir, o varlığın sıradan bir özelliğiymiş gibi kullanılır.

"Dolabın gözünde hiçbir şey yok." cümlesinde, aslında organ adi olan "göz" sözcüğü "dolabın bölümlerinden her biri" anlamında kullanılmış ve insandan doğaya bir aktarma yapılmıştır.

"Hırçın denizin dalgaları sahili her zamankinden şiddetli dövüyordu." cümlesinde insana özgü bir nitelik olan "hırçınlık", denize aktarılmıştır.

Güneş artık gülmüyor.” (Güneş, kişiselleştirilmiştir.)

Kıskançlıktan kızardı zambaklar.” (Zambaklar kişiselleştirilmiştir.)

Fısıldaşıyordu ağaçlar, kuşlara inat.” (Ağaçlar, kişiselleştirilmiştir.)

"Nihayet bu sabah güneş dünyaya gülümsedi." Cümlesinde geçen "gülümsemek” eylemi insana özgüdür.

Çıkmış Soru

İçmiş gibi geceyi bir yudumda

Göğün mağrur bakışlı bulutları

Bu dizelerdeki sanatlı söyleyişe benzer bir söyleyiş, aşağıdaki dizelerin hangisinde vardır?

     A)     Dinle yolcu bu ses onun sesidir

      Sinsi adımlarla akşam yürüyor

B)    Memleket isterim

      Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun

      C)    Nice aşklar, arkadaşlıklar gördüm

             Kahramanlıklar okudum tarihte

       D)  Zamanla nasıl değişiyor insan

            Hangi resmime baksam ben değilim

      E)      Benim de mi düşüncelerim olacaktı

            Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım

Cevap:

Örnek olarak verilen dizelerde "kişileştirme” vardır. Burada bulutlara, insana özgü olan mağrur bakış, içmek sözleri aktarılmıştır. Seçeneklere baktığımızda ise A'da akşam, insana özgü olan "sinsi adımlarla yürümek” eylemiyle anlatılmıştır ve kişileştirme yapılmıştır.

Cevap A

b) Doğadan İnsana Aktarma:

Doğaya ait bir özellik, durum veya sözcük insan için kullanılır. Her dilde görülen bu aktarmalar arasında hayvan adları, doğadaki nesnelerin niteliklerini yansıtan sıfatlar başta gelir.

Yüreğim paslandı artık.” (Paslanmak doğaya ait, insana aktarılmış.)

Dalgalandım da duruldum.” (Dalgalanmak, doğaya ait, insana aktarılmış.)

Sınavı kazandığını duyunca sevinçten havalara uçtu.” (Uçmak kuşlara ait bir özelliktir, insana aktarılmış.)

Aslanım, bunu başarabilirsin!” (Aslan doğada bir canlıdır, insana güçlü olma özelliği aktarılmıştır.)

"Aslanım, yaptığın bu iş doğru değil!" Cümlesinde "aslan" sözcüğü seslenilen kişiyi anlatmak için kullanılmıştır.

"O tilkiye şöyle, borcunu ödesin." cümlesinde "tilki" sözcüğü kurnaz bir kişiyi anlatmak için kullanılmıştır.

 

c) Doğadan Doğaya Aktarma

Doğadaki bir varlığın özelliğini, doğadaki başka bir varlığa aktarmaktır.

"Yangında tüm hayvanlar orman dışına aktı." cümlesinde sıvılarla ilgili “akmak” eylemi hayvanlara aktarılmıştır.

Çiçeklerin bu paslı güzelliği, beni korkutuyor. “

Ekinler, başaklar, dalgalanıyor önümde.”

Karlar uçuşuyordu gecede, rüzgarlar uluyordu camlarda.” Cümlesinde “Uçmak” kuşlara aittir karlara aktarılmış; “ulumak” köpeklere aittir, rüzgara aktarılmış.

 

d) Duyular Arasında Aktarma

Bu anlam olayında duyu organlarımızdan biriyle ilgili bir kavram, bir başka duyuyla ilgili olarak kullanılır.

Yangından sonra acı feryatlar yeri göğü inletti.” Cümlesindeki "Feryat" işitmeyle ilgili bir kavramdır. "Acı" ise tatmayta ilgili olmasına rağmen, Cümlede işitmeyle ilgili bir anlamda kullanılmıştır.

Bir tatlı bakış, insanı kimi zaman mutlu etmeye yeter.” Cümlesinde tatma duyusu ile ilgili "tatlı" sözü "görme" duyusunun sıfatı olmuştur, yani farklı bir duyuya aktarılmıştır.

“Acı bir çığlık” Tatma- Duyma

“Yumuşak bir bakış “ Dokunma – Görme

5) DEĞİNMECE (KİNAYE)

Bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanılmasıyla oluşan anlamdır. Cümledeki Sözcüğün gerçek anlamının yanı sıra mecaz anlam da taşımasıdır.

Gülü seven dikenine katlanır." cümlesinde gerçek anlamda gülün dikenleri vardır ve sevenleri dikenlerden gelecek tehlikeleri göze almak zorundadır.

Bu hızla gidersek işe yarın sabah varırız.” (kinaye)

Hamama giren terler.” (kinaye)

Ateş düştüğü yeri yakar.” (kinaye)

Bu yük, bu yaşta bir çocuğa ağır gelmez mi?”("yük” sözcüğü kinayelidir. Gerçek anlamı "taşınan ağırlık" , mecaz anlam "sorumluluk, sıkıntı”dır.)

Öksüz çocuk boynu bükük geziyordu.” cümlesinde " boynu bükük " ile kastedilen "ezik,sahipsiz"dir.

Not: Gerçek anlamın mantıklı gelmesi, cümleye tam olarak uyumlu olması qerekmiyor. Önemli olan, sözcüğü o cümlede qerçek anlamıyla da düşünüp düşünemeyeceğimizdir:

Beni o adamların kucağına itmeyecektin!

Mecaz anlam: Kişilerin karşısında korumasız bırakmak

Gerçek anlam: Karşıdaki kişilerin kucağına itelemek

Cümlenin anlamı konusunda, kaynaklarda genel olarak her türden dokundurmaya, imaya, laf çarpmaya "kinayeli söz, kinayeli söyleyiş" denmektedir.

6) KİŞİLEŞTİRME (TEŞHİS)

İnsan dışındaki varlıklara insana ait birtakım özelliklerin yüklenmesidir. Bu varlıklar insan gibi konuşturulursa buna da konuşturma (intak) denir. Her konuşturmada kişileştirme vardır; ancak her kişileştirmede konuşturma yoktur.

Düz ovalar derin bir uykudaydı.” Bu cümlede insanın uyuma özelliği cansız bir varlık olan "ova"ya verilerek kişileştirme yapılmıştır.

“Bulutlar sabaha kadar ağladı.” (kişileştirme)

Güneş gülüyordu bugün insanlara.” (kişileştirme)

 7) DOKUNDURMA (TARİZ)

Bir sözü karşıt anlama gelecek şekilde kullanmaya dokundurma denir. Bu kullanımda aşağılama, hor görme, alay amacıyla sözün karşıt anlamı vurgulanır. Olumluyu söyleyip olumsuzu ima etme, olumsuzu söyleyip olumluyu ima etmek de bir tür tarizdir.

O derece temiz ki elinden karpuz bile yenmez. “ (pasaklı, pis)

Çok candan biri, mübarek buz dağı.”(soğuk)

Not:Yay ayraç içinde ünlemin (!) kullanıldığı cümlelerde de tariz vardır. Yay ayraç içinde ünlem de sözün karşıtını ya da olumsuzunu ifade ettiğinden ve "küçümseme, aşağılama" anlamını verdiğinden tarizdir.

O, yüce insan (!)

Sınavları ile çok ilgili (!)

Ah benim akıllı(!) oğlum, hep sondan birinci oluyorsun.

İnsanın senin gibi dostu varken düşmana ihtiyacı olmaz.

Bizi ispiyon etmekle çok iyi bir iş becermişsin, aferin(!)

8) ABARTMA (MÜBALAĞA)

Bir sözü olduğundan daha çok ya da olduğundan daha az gösterecek şekilde kullanmaktır. Bir abartmada "aşırı, fazla, çok" anlamlarından biri mutlaka vardır.

Söylemekten dilimde tüy bitti, daha anlamadın mı?

Onunla konuştum ya, artık ölsem de gam yemem.

Göz yaşım sel olup aktı.

Mahallenin ortasında bir orduyla savaşıyor gibiydik.

Dev gibi cüssesiyle üzerime yığıldı.

Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.

Yorumlar


EmoticonEmoticon

reklam alanı